Vildan KARATAŞ / Arlabal Çiftliği – Marcel Aronya Kadın Kooperatifi Kurucu Üye
İnsanın hikayesi toprağın hikayesidir. Toprakla başlar insanın hayatı… Sonra insanla toprak arasına taş girer, beton girer, demir girer, cam, asfalt girer. İnsan topraktan uzaklaşır. Ne yağmur yağdığında alır toprağın kokusunu ne de betonlaşan şehrin içinde hissedebilir toprağı. Aslında toprağı hissedememek insan için kendini hissedememek anlamına gelir. Ancak dünyevi meşgaleler insana bunu unutturur. İnsan kemale erdikçe, toprakla kendi arasına giren unsurları fark etmeye başlar. Artık toprak kokmayan şehirlere, ağaçların tutsak olduğu sokaklara, suyun toprağa ulaşamadığı caddelere sığmamaya başlar. İnsan kemale erdikçe yeniden toprağa dönmeyi arzular.
Bu biraz da bizim yani Karataş ailesinin de hikayesi… Uzun süren şehir hayatının girdabı, bütün maddi kazançlarına ve getirisine rağmen sonu gelmez, dibi görünmez çelik veya beton kuyuyu andırmaya başladı. Her ne kadar İstanbul’da toprak kokan mekanları arasak da bulduğumuz topraklar da saksıdaki topraklardan farklı değildi. Maketleşen toprakların için de bereket olmuyordu. Bunu fark edebilmek insan olmakla ilgili bir durum. Sonuçta bizim hikayemiz de beşerlikten insanlığa devam eden bir yolculuk değil mi? Nitekim insanın kemale ermesi bir anlamda özünü, anlamını yani toprağı fark etmesi anlamına geliyordu. Biz de Karataş ailesi olarak kendimizi bulmak, kendimizi bilmek ve özümüzle birlikte olmak için yeniden tabiata, fıtrata ve toprağa dönmüş olduk.
Bütün planlarımızı bu bağlamda yaptık. Veysel Usta’nın belirttiği gibi “Sadık yârin kara toprak” olduğu bilinciyle, insanı doğuran toprağın, şifayı, rızkı ve bereketi doğurduğunu da fark ettik. Öyleyse toprakla hemhal olmak kendiyle hemhal olmaktı. İnsan toprağı, toprak da insanı büyütüyor, toprak insanı, insan da toprağı besliyordu. Bu durum hem akıl sağlığı hem ruh sağlığı hem de beden sağlığı bakımından daha insani bir hayat sunuyordu bize. Toprağın diğer bir özelliği de kendinin farkında olan insanlarla sizi bir araya getirmesi ve kavuşturmasıdır. Nitekim toprağı deşelemeye başladığımızda sadece ürünlerimizi elde etmiyor, oradan yeni dostlar, yeni arkadaşlar, yeni sevgiler de elde ediyorduk. Bir başka deyişle toprak bizi hem yeni bir hayat hem yeni bir insan bakımından bize yeni bir imkân sunuyordu. Toprakla başka türkü yaşamanın mümkün olduğunu anlarken, gönlü toprak kokan, aklı bereketli, ruhu sonsuz başka türlü insanları da tanıyorduk…
İsmim Vildan Karataş, Kahramanmaraş doğumluyum. Uzun süre yurtdışında yaşadım, eşim Ömer Karataş ile evlenerek İstanbul’a yerleştim.
İstanbul Üniversitesi Fransızca öğretmenliği mezunuyum. 15 yıl profesyonel olarak çalıştığım tekstil ihracat sektöründen ayrılıp dinlendim, demlendim…
2019 yılında Yalova’daki yazlığımızı kışlığa dönüştürüp burada yaşamaya karar verdik.
Biraz öğrenmek, biraz da sosyalleşmek için katıldığım bahçe bakım; tıbbi aromatik bitkiler sertifika programlarında bir arkadaşımın vesilesiyle Aronya meyvesi ile tanıştım
Bu süper meyveyi mutlaka denemeliydik. İl tarım müdürlüğünün katkılarıyla aldığımız ilk 2 dekarlık Aronya fidanlarımızın dikimini yaptıktan sonra Aronya yetiştiriciliği bizim için amaç oldu. Şimdi 25 dekar arazimizde 3 yıldır Aronya yetiştiriyoruz.
Birlikten güç doğar felsefesiyle, sevgili Gönül ELİTAŞ hanımın öncülüğüyle bir araya geldiğimiz 16 kişilik topluluk ile Marcel Aronya ve Tıbbi Aromatik Bitkiler Kadın Kooperatifini kurduk.
Mevsiminde yaş meyve olarak tüketilebilen Aronya’yı yıl boyu kuru Aronya olarak, Aronya çayı olarak, %100soğuk sıkım Aronya suyu, sirke ve reçel olarak kooperatifimizden tedarik etmek mümkün.
Çok çalışkan, özverili, vizyoner ortaklarımızla Ar-Ge çalışmalarımız devam etmektedir.
Hedefimiz çok büyük erdemlere sahip olan bu küçük meyveyi sağlık bilincine sahip tüm kitlelere ulaştırmak.